Tabii ki elimizde böylesine şahane bir malzeme varken sonbahar depresyonu yazımla içimi şişiremezdim.
Evden çalışmanın en büyük konforu ne biliyor musunuz? Sabah kuşağı programları. Sabah dokuz sularında başlayan magazin programları, sırasıyla yerini, yemek programları (bin yıldır aynı tarifler), pet şişeden gelinlik yapma programları ve de evlendirme programlarına bırakıyor. Asıl şamata ise kesinlikle evlendirme programları. Üzerine o kadar çok geyik yapıldı ki asla daha komik bir şey üretemeyeceğim için susma ve gülme hakkımı kullanmak istiyorum.
Türkiye’nin en büyük üç kanalında, aynı saatlerde, en yetenekli sunucularımız dünyanın en ulvi görevi olan çöpçatanlık mesleğini icra ediyorlar. Birbirinden şık(!) kıyafetleri ve stilleri, doğal ötesi görünümleri ile yıllara nasıl meydan okunur dersi veriyor.
Şu an ki halimle, lisedeki halimi kıyaslayınca, lisedeki çocuğa ne oldu diye soruyorum. Bu kadar içine kapanık, anti sosyal ve özgüven sorunları yaşayan bir tipten nasıl oldu da böyle özgüveni şahane bir insan yarattım? Kendimle nasıl gurur duyduğumu anlatamam size, ta ki evlendirme programlarına çıkan o insanları görene kadar.
İki kadeh rakıdan sonra ‘’hadi attır bir şeyler’’ denilecek bir sesim, iki bardak cinden sonra gogo boy’lara taş çıkaran bir dans stilim, iki kadeh viskiden sonra Samantha Jones’u sollayan libido ve özgüvenimle; ulusal tv’lere telefonla bile bağlanmayı başaramamış bir tipim. Ve fakat Seda Sayan’da ne jönler, Zuhal Topal’da ne jöndamlar mevcut. Esra Erol’da ki yönetmen abilere sesleniyorum zengin kız ve fakir oğlan konseptli bir dizi kurgulayın zira henüz yapan olmadı, reyting rekorları kıracaktır.
Lisedeki içine kapanık halime geri dönecek olursak, en yakın arkadaşım çok klişe olacak ama kitaplardı. Gerçek dünya ve karakterlerden korkup hep, hayali karakterlere sığınmıştım. İyi ki okumuşum o dönem o klasikleri zira şu an okuduğum tek şey moda ve magazin kitapları. Yalan yok! Ülke gündemi çok gergin ve kafamı yoracak her şeye kılım! Magazin de ciddi bir iştir gülmeyin. Hakkı ile yapılan her iş çok zahmetli ve yorucudur. Gereksiz tüm magazin ve TV ayrıntıları hafızamda tutarım. Lisede okuduğum romanları eve karakterlide.
Ben de ‘’Kürk Mantolu Madonna’’ adlı kitabı bizim Like a Virgin’in hayatını anlatıyor sanarak almıştım. Ve o Modonna’nın bizim Madonna olmadığını anladığım an evdeki halıları yemiştim.
Sevgili Funda Özkalyoncu’da benim gibi üzüntüden depresyona giren bir karakter, o kadar eminim ki buna. Kitabın başında bakmış bu ‘’frozen’’ diyen Madonna değil, bırakmış kitabı orada. Salmış kendini benim gibi ‘’VOGUE’’ okumaya başlamış. ‘’ aman canım biter mi bu dünyanın derdi, biter mi Sebahattin Ali’nin hayalleri’’ demiş. Ve orada emin olmuş ‘’Kürk Mantolu Madonna’’ bizim Madonna.
Aksi düşülemez sevgili okur. Yoksa TV programlarındaki sunucuların, yorumcuların kitap okumadığına, köşe yazarı takip etmediğine kimse inandıramaz. Konuk aldıkların yazarların kitaplarını asistanlarına okutan, yayındaki konuları asistanlara hazırlatıp hap haline getirten yayıncı bizim ülkemizde yoktur. Gölge yazarlara kitap bastıran manken, oyuncu, şarkıcı ise bu sınırdan içeri giremez.
Buradan lisedeki edebiyat öğretmenime, orta okuldaki Türkçe öğretmenime (hepsinin adı hala aklımda ve hala fırsat buldukça facebook’tan hal hatır soruyorum) sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Belki hiç bir zaman TV’de sabah programı sunamayacağım ama hep onları gülerek izleyeceğim.