Başlık Ferzan Özpetek filminden, (umarım benden telif hakkı istemez) film hakkında o kadar olumsuz yorumlar okudum ki en iyisi gitmeyeyim dedim. Sonra baktım ki zaten Aşk-ı Memnu dışında bir şey izlemiyorum, kültürel bir soykırım yaşıyorum kendi içimde, hadi gidip bir görelim dedim. Tabii ki filmi eleştirmeyeceğim çünkü; ben pek film izlemem! Merak ediyorsanız gidin izleyin, kendimi bu denli salak hissettiğim en son zaman, ilkokulda 7 kere 4 kaç yapar diye soran öğretmenime cevabı söylemek yerine ağlama krizine girdiğim o andı.
Filmin en çarpıldığım anı ise; ‘’kötü alışkanları olmayan insanlara güvenmem’’ diyen o amcanın repliğiydi. Niye çünkü; ben de kötü alışkanlık çok! Bu da beni doğrudan güvenilir insan yapıyor. Hatta kanımca kendi çevremde en güvenilir insan benim. Zira şu sıralar birbirinden fazla kötü alışkanlıkla mücadele ediyorum.
Karbonhidrat, alkol, fesatlık, beddua ve nefret krizleri, yer yer instagram profil şikayet etmeler ve hatta büyü! Evet yanlış duymadınız, çünkü çok mutlu çiftlere gıcık oluyorum, sürekli spor yapanlardan ne kadar nefret ettiğimi bilmeyen kalmadı, (bu konuyu birazcık açmak istiyorum çünkü; profesyonel sporcular bile antrenman yapmaktan değil, maç ya da müsabaka sırasındaki o adrenalinden hoşlanıyorlar. Antrenman yapmak öyle tapılası bir şey değil yani, yemiyoruz) ayrıca sadece güneş açtığı için mutlu olan insanları da sevimsiz buluyorum.
Güneş açınca tabii ki mutlu olunur ama bunu bir kokteyl ile kutlarsın, mutlu çift olursun ama bunu sosyal medyadan gözümüze sokmazsın, spor yaparsın ama hasta gibi sürekli bunu paylaşmazsın! Bunlardan bir tek ben rahatsız değilim, hislerinize tercüman oluyorum farkındayım. Çünkü her 3 kişiden biri sosyal medyanın insanları ne zaman katil yapacağını düşüyor. Ben biraz abartıp, yeni intihar eylemcilerinin sosyal medyadan çıkacağını düşünüyorum. Gültepe’de yaşan gençler, Levent’te yaşayan gençlerin hayatından nefret ediyor çünkü ulaşamıyor. Aynı örnekler FSM ve Etiler için de geçerli. Sosyolojik bir travma yaşıyoruz. Gelir adaletsizlik çizgisinin bir sokak ile belirlendiği şehir İstanbul! Günün birinde, kapasından döndürüldüğü gece klubüne intikam ile dönecek insanların varlığının ne kadar farkındayız? Aslında içinize karartmak istemedim bunlar biraz distopik kurgular.
Kurgu, şu an yaşadığımız hayatın en temel ögesi. Kurgu programlar, kurgu siyasi atmosfer, kurgu tipler, kurgu ilişkiler. Gerçek, kalbi bir hevesle hareket eden insan sayısı yoka yakın. Plastik bir devrin naylon çocukları olarak, mutsuzuz. Yalnızlar çok mutsuz, çiftler çok mutsuz, parası olan çok mutsuz, parası olmayan çok mutsuz… Mutlu olmak için bir sürü reçete, binlerce öneri verildi bir tane de ben vereyim, N’ olacak nasıl olsa uygulamıyorsunuz hiç birini..
Ben size şimdi mutlu bir bahar geçirmenin formülünü yazıyorum, tek tek uygulayacaksınız sonra sözlü yapacağım.
1) Sağlıklı ve fit olmak için spor yapın, six pack bir zorunluluk değil! Bacaklarınız tersten asıp yaptığınız o hareketler insan bünyesine ters, biz maymun muyuz allahasen!
2) Şu sıralar uyguladığım ve başarıya ulaşan diyetimi veriyorum: Gece alkol alacaksınız, akşam yemeği yemeyeceksiniz. Başka yolu yok bu işin, ben gece protein shake içip yemek yemiyorum ama alkol alıyorum ve tam 3 kilo verdim!
3) Sosyal medyada sizi sinir eden insanları bloklayın! Kimse sizden önemli değil.
4) Daha çok partileyin ve daha çok çime basın!
5) Son olarak yaz geliyor şöyle eli yüzü düzgün enerjisi iyi birini bulursanız takılın biraz, sakın sevgili olmayın gerek yok.
Şaka maka mevsimler geliyor geçiyor, ha mutlu oldum ha mutlu olacağım derken bir de bakıyorsun ki elindeki tüm parayı botox’culara kaptırmışsın. SixPack’in var ama en son ne zaman ağzı tadıyla bir yemek yedin bilmiyorsun, sevgilin var ama O’na değil sevgililik kurumuna aşıksın,… örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok. Ona yaranayım buna yaranayım, aman o mesajı da vereyim beni alkışlasınlar diye diye korkunç bir film yapmaktansa kimsenin izlemediği bir kısa film yapmayı tercih ederim. Buradan da İstanbul Kırmızısı’nı gömerim.