Çağın Sorunu: Her Şeyden Çabuk Sıkılmak

Çocuğu olanların sıkça duyduğu bir cümle vardır: “Anne çok sıkıldım!” Aslında sadece çocuklar için değil yetişkinler için de çağın sorunlarından biri can sıkıntısı. Akıllı telefonların hayatımızı ele geçirdiği, her şeyin çok hızlı tüketildiği günümüzde işler, ilişkiler, arkadaşlıklar ve tüm rutinler bir süre sonra sıkıcı hale gelebiliyor.  Can sıkıntısıyla başa çıkmanın farkındalıkla mümkün olduğunu belirten TalkTuBaNa’nın kurucusu, mentor Tuba Müftüoğlu sıradan olan her şeyin aynı zamanda sıra dışı olabildiğine dikkat çekerek merak duygumuzu aktif hale getirmenin yollarını anlattı.

Can sıkıntısının verdiği huzursuzluk içgüdüsel

İnsanoğlu durmak üzerine programlanan bir varlık değil. İlk çağlarda vahşi doğada yerinde sabit duran tüm canlıların av olma riski olduğu için insanlar da sürekli dikkatli, hareketli ve tetikte olmayı alışkanlık haline getirmişti. İnsanın zihnine kodlanan bu binlerce yıllık düşünce yapısı ister istemez modern çağlarda da bilinçaltımızı hala etkiliyor. Durağanlığın beraberinde getirdiği can sıkıntısı, bize beynimizin hareketsizken hayatımızı riske attığımızı hatırlatması nedeniyle huzursuzluk olarak ortaya çıkıyor. Oysa artık ne vahşi doğa kanunlarının geçerli olduğu ilk çağlardayız ne de salgınların, savaşların ve kıtlıkların kol gezdiği orta çağdayız. Hayatta kalma konusunda çok büyük mücadele içinde olmaya gerek duyulmayan modern çağda daha çok para, daha güzel bir fizik, daha pahalı evler, gösterişli arabalar ve daha itibarlı yaşamlar amaç haline gelmiş durumda. Geçmişte hayatta kalabilmeyle elde edilen başarma duygusu günümüzde yerini başarısızlık veya tatminsizlik girdabına bırakmış durumda.

Sıkıntıyla başa çıkmanın ilk adımı fark etmek

Akıllı telefonlar ve sosyal medya bize tatmin aramak için bir araç olmanın ötesinde daha iyiye ulaşamadığımızı ve belki de hiç ulaşamayacağımızı hatırlatan bir tatminsizlik mecrasına dönüştü. Beğenilme ve başarabilme hissini sanal etkileşimlerde ararken etrafımızda olan biten birçok güzelliği kaçırıyoruz. Bir yerde, biriyle veya bir şeyle vakit geçirirken eğlenmiyorsak hemen ilgimizi kaybedebiliyoruz. Her şeyin en doğrusunu ve iyisini bildiğimizi düşündüğümüz için merak etmiyor, incelemiyor, araştırmıyoruz. Sadece merak duygusunu kaybetmemiz bile beraberinde can sıkıntısını getiriyor çünkü sıkılmanın yolu merak etmemekten geçiyor. Yaşamın hiçbir yerinde doğası gereği sıkıcı bir şey yoktur ve can sıkıntısı sadece ve sadece tetiklenen bir histen ibarettir. Sıradan olanların bile sıra dışı olabileceğini anlamak için onları gerçekten ‘fark etmek’ gerekir.

Can sıkıntısından sıkılmamak mümkün

Bir şeyin sıkıcı olduğunu düşünüyorsak ona bir kez daha bakabilir, derinlemesine inceleyebilir ve düşünebiliriz. Farkındalık, can sıkıntısını reddedilecek bir duygu olarak değil, bilinmesi, anlaşılması ve kucaklanması gereken bir şey olarak görmemizi sağlar. Can sıkıntısı, dirençle değil ona aşinalıkla çözülür. Can sıkıntımızı fark etmemiz bununla başa çıkmanın ilk adımıdır. ‘Sıkılma’ duygusunun bize ne hissettirdiğiyle başlayabiliriz. Gerginlik mi, uyuşukluk mu, yorgunluk mu, ateş mi, soğukluk mu? Yoksa sıkıntı genellemesinin altında pişmanlık veya korku mu var? Dikkatimizi verdiğimizde yaşamın büyüsüyle bir temas kurarız. Can sıkıntısının tam zıttı ilgidir. Yürürken yanımızdan geçen kediye bakmak, yüzümüze çarpan rüzgarı hissetmek, yağmurda koşuşturan insanları izlemek, yoğun trafikteki karmaşaya dikkat kesilmek, sokakta simit satan adamın müşterilerine yaklaşımını gözlemlemek hepsi birer ilgi kıvılcımlarıdır. Önceden hiç bakma gereği duymadığımız şeyleri dikkatlice incelemek hayatı yeniden keşfetmemizi sağlayabilir.  

Yeniden deneyimlemek yeniden keşfetmek demek

Günlük yaşamımız çoğu zaman otomatik pilottaymış gibi akar. Bu nedenle zihnimizi bakmaktan algılamaya çevirmemiz gerekir. Örneğin evimizde hep gördüğümüz tanıdık bir nesneyi ele alalım. Bu bir fotoğraf, bir mobilya veya bir elektronik alet olabilir. Tüm dikkatimizi bu nesneye vererek geçmişte bu nesneyle ilgili tüm kalıplaşmış düşüncelerimizi geri plana atalım. İlk kez görüyormuşçasına inceleyelim ve yeni bir şey fark edip etmeyeceğimizi kontrol edelim. Kesinlikle o güne kadar fark etmediğimiz bir ayrıntıyı görürüz. Sonrasında yine evdeki farklı nesneye veya bitkiye ilk kez dokunuyormuş gibi temas edelim. Varsa kokusunu içimize çekelim.  Mutfağa gidip yemeklerde hep kullandığımız ama tek başına hiç tatmadığımız bir baharatın lezzetine bakalım. Gözlerimizi kapatıp bize doğadan neyi çağrıştırdığını anlamaya çalışalım. Hep görüştüğümüz bir arkadaşımıza onunla ilgili daha önce hiç merak etmediğimiz bir şey soralım, bulamıyorsak bu konuya kafa yoralım. Televizyonda izlediğimiz bir film yıldızının kaç yaşında olduğunu merak edelim, üşenmeyip internetten bakalım. Kısacası günlük yaşamımızda daha önce hep gördüğümüz ama aslında detaylıca fark etmediğimiz farklı şeylere daha dikkatlice bakalım.

Rutinlerimizi değiştirmek çok işe yarar

Can sıkıntısı hayatımızda kalıcı bir tema olduğunda, bazı değişimler yapmak gerekebilir. Rutinlerimizi tazelemek veya değiştirmek bunlardan biridir. Yeni durumlar ve yeni deneyimler hayatımızı farklılaştırabilir. Örneğin her gün işe kendi aracımızla gidiyorsak değişiklik yapıp bir defalığına da olsa metroyu deneyimleyebilir veya yakın mesafeler için yürümeyi tercih edebiliriz. Evde yemek yapıyorsak bugüne kadar hiç pişirmediğimiz bir yemeği deneyebiliriz. İşyerinde daha önce hiç selamlaşmadığımız birine merhaba demek, hiç izlemediğimiz bir filmi izlemek, genelde seyretmediğimiz bir TV kanalına takılmak, normalde takip etmediğimiz bir haber sitesini okumak, hiç ilgimizi çekmediğini düşündüğümüz bir hobi üzerine kafa yormak gibi birçok yenilik bize ilginç gelebilir. En ilginç olanı da kendi seçeceğimiz bir günde tüm gün boyunca sosyal medya ve internet kullanmamak olacaktır. Bu sayede dünyayla bağlantı kurmanın alternatif yollarını bularak zihnimizdeki uyuşukluğu giderebiliriz.