- Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? İç mimarlık mesleğine nasıl başladınız?
1987 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı – İç Mimarlık bölümünden mezun oldum. 1990 yılında da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. 1988 yılında yüksek lisansımı yaparken part time olarak çalıştığım Atölye Mimarlık’ta 3 yıl sonra ortaklık ile şirkete dahil oldum ve 9 yıl proje ve uygulama alanında büyük ölçekli işler yaptım. Bu süreçte yurtdışında ofis mobilyaları üzerine araştırmalar yaptım ve Türkiye’de üretim tesisimizin kuruluşunda bulundum.
1996 yılında ortaklık sonrasında Amerika’ya gittim ve döndükten sonra eşim ile beraber M&N Mimarlık A.Ş’de kurucu ortak oldum. Bugüne kadar bankalar, hastaneler ve yüzlerce alışveriş merkezi gibi zamana karşı yarıştığımız proje ve uygulama işleri yaptık. 2002 yılından sonra üniversitelerde iç mimari proje dersleri vermeye başladım. Hem okul hem iş hayatım derken 2010 yılında iş hayatımın yoğun temposu ile beraber tasarım ve iç mimari alanındaki deneyim ve tecrübelerimi paylaşmak ve hem de farklı disiplinleri bir araya getirmek üzere, mesleki network ve workshop, atölye çalışmaları düzenlemeyi hedeflediğim bir oluşum olan Tasarım Parkı’nı kurdum. Tasarım Parkı 13 yıldır ulusal ve uluslarası birçok tasarım ve sanat etkinlik ve buluşmalarına ev sahipliği ile birlikte adeta sanat ve tasarım merkezi haline geldi. Tasarım alanınında ise tasarımdan üretim sürecine odaklanarak, 2014 yılında ahşap mobilya ve oyuncakları ile limit–sizsiniz dediğim yaratıcı tasarım olan U-box tasarımımı hayata geçirdim. 2021 yılında Londra’da Designpark LTD şirketini kurdum. Meraklı yaklaşımım ve yaratıcılığa olan tutkum tasarımın her aşamasını deneyimlememi sağladı diyebilirim.
- Bu alandaki yolculuğunuzda karşınıza çıkan ve mihenk taşı olarak adlandırdığınız olaylar nelerdi?
Tasarım, sonsuz bir merak ve yaratıcı düşünceyle başlayan, o düşüncenin biçimi ile yarattığımız, ürettiğimiz insana hizmet eden her şeyi gerçekleştirme diyebilirim. Tasarlamak ise içten gelen bir yaratma duygusu, aşk, sevgi, heyecan ve merak bana göre. Araştırma ve ilgi alanını yaratım üzerine odaklamak ve en önemlisi düşüncenin gerçeğe dönüşmesi ve aslında print out almak yani bir düşünce çıktısı demek daha yerinde olur. Ben tasarıma şöyle derim ve bu sözümü de çok severim. ‘’Tasarım gerçektir’’ demek daha çok düşünceyi somutlaştırıp gerçek hale getirmektir. Düşüncelerimiz ve fikirlerimiz her zaman soyut şeylerdir. Somut olabilmesi için üretilmiş olması ve kullanıcı deneyimine sunulması gerekir. Aslında tasarım algısı çok yüksek ve değerli bir bilgi hazinesidir. Bu hazine her geçen gün değer kazanır. Fikir herkeste var, ancak yaratıcı düşünce hayata geçtiği anda somut ve gerçek olur. Gözümüzle gördüğümüz, elimizle tuttuğumuz kullanım nesneleridir.
- Türkiye’de iç mimarlığın serüveni “bir kadın gözünden” sizce nasıl ilerliyor?
1987 mezunuyum, iş hayatına ilk adımım 2. Sınıftayken 1984’te oldu. Bu yıllar Türkiye’nin mesleğimiz adına en belirsiz, ekonominin en sıkıntılı ve meslek olarak da erkek hakimliğinin en baskın olduğu zamanlardı. Ayrıca azimli, mücadeleyi seven ve erkek evladı olmayan asker bir babanın 3 kızından en küçük olanıyım. Bu süreç beni erkek işlerinde yetiştiren babamın katkısı ile kendimi bu alanda daha rahat hissetmemi sağladı diyebilirim. Benim için imkansız yada çözülemeyecek bir şey olmamıştır hiç bir zaman. Mesleğimde şantiyelerde kendi cinsiyetimi unutur, cinsiyeti olmayan bir iş alanı yarattığımı düşünürüm. Karşılaştığınız zorlukların da kafa yapınız ve yaydığınız enerji ile etkili olduğunu düşünüyorum. Şantiye ve imalat ortamında ustalar sizin bilginizi sınadıktan sonra sizin direktiflerinizi dinliyorlar, önce onların onayından geçmeniz gerekiyor. Bilgi ve deneyim açısından öğrenmeye açık ve çözüm odaklı olarak iş hayatında kadın rolünüzün bir kenarda kalmasına izin veriyorsunuz.
Cinsiyet ayrımcılığı ile bu yöntem ile de mücadele ettim, bu hiç de kolay bir durum olmadı. Sonrasında bu davranış şekli bir alışkanlık haline geliyor ve ister istemez otoriter bir iş kadını oluyorsunuz. Evdeki kadın ile şantiyelerdeki kadın arasında iki kimlikli bir yapı oluşturuyorsunuz. Bu çok zor bir durum , hele ki çocuklarınız ile aile yaşantınızı erkek halkim ortamdan ayrıştırmak biraz da hayatınızdan roller çalarak oluyor.
- Mesleğinizde kadın yaratıcılığı ve tasarımda kadın kodları konularına değinirsek bu konularda neler söylersiniz?
Kadın doğuran, üreten, kotaran, besleyen, hayatı kolaylaştıran özelliklere sahip bir varlık. Her olayda her konuya yetebilecek, her sorunun üstesinden gelebilecek bir güce sahip. Yaratım ile gelen yaratıcılık özelliği onun hem anne, hem eş, hem de iş hayatında “varım” diyebilecek güçte olduğunu binlerce, milyonlarca kadının eserleri ile tescil ediyor.
Kadınlar evlerinde çocuk yetiştirirken mutfakta yemek yaparken de yaratıcılıklıklarını her aşamada kullanma özelliğine sahip. Bu varoluşundan gelen yetenek onu bir tasarımcı olarak iş hayatında görünmez haliyle arkalarda olmasını , sanki endüstriyel üretilen tasarımların bir erkek eseri olduğu kanısını yaratıyor. Önceki yıllarda kadın tasarımcıların isimlerinin çok bilinmemesi ile bir sergi projesi yarattık. Tasarım Parkı sergilerinden biri olan “Tasarımda Kadınca Kodlar” sergisini açtık . Tasarımcı kadınların isimlerinin bilinmediği ancak piyasada çok kullanılan ürünlerine yer verdik. Buradaki amaç tasarlanmış ürünün arka planında kadın genetiği ile ortaya çıkan eserlerin kadın tasarımı olduğunu gözler önüne sermekti ve çok da başarılı oldu. Ben bile bir kadın tasarımcı olarak çok iyi bildiğim, kullandığım ürünlerin arkasında bir kadının tasarım gücünün ve kodunun olduğunu göz ardı ettiğimi ve sorgulamadığımı fark ettim. Kadın yaratıcı ve üretkendir. Onun doğasında olan doğuştan gelen ve eğitimle ortaya çıkan bir yetenektir..
- Çalışmalarınızda kimlerden ve nelerden ilham alıyorsunuz?
Çağımıza , çağdaş bir çizgi ile yön vermis birçok akımdan ilham alıyorum. Bunların başında kendi mezun olduğum okulun kuruluş misyonunda olan Bauhouse ekolü gelir. Bu ekol endüstri dönemine hitap eden, 1919 yılında kurulan, sanat, tasarım ve mimaride özgür ve deneysel olmayı amaçlayan Bauhaus Okulu ve eğitim ve tasarım anlayışı ile ortaya çıktı. 14 yıl faaliyet gösteren bu okul, yetiştirdiği sanatçı, tasarımcı ve mimarlar sayesinde sanayileşme ile sanatın birleşimindeki en önemli simgelerden biri haline dönüştü. Sanayiye uygun, yalın sade, pratik ve halka hitap eden, lüksten uzak, kullanıcının kendi yapabileceği yalınlıkta ve montaj edilebilir özellikleri ile endüstriyel bir üretim anlayışına sahipti. Bu grubun içinde yer alan birçok ünlü tasarımcı beni çok etkilemiştir. Walter Gropius, Ludwing Mies van der Rohe, Marcel Breuer gibi … ayrıca İkea ürünleri ve felsefesinin tasarımcısının ismi ile üretilmesi de beni çok etkilemiştir. Günümüzde ilham aldığım ve bir kaç yıl önce kaybettiğimiz Zaha Hadid de bir kadın kimar olarak çok yönlü tasarımcı kişiliğiyle beni çok etkilemiştir.
- Mimarlık sektöründe kadının rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mimarlık hep bilinen ve duyulan hali ile erkek hakim bir meslek olarak algılanmıştır. Ancak ‘’Yuvayı Dişi kuş yapar ‘’ cümlesi başuna değildir. Ve ayrıca her kadın doğuştan dekoratör / İç mimardır aslında. Evler kadından sorulur .. düzeni, yerleşimi, süsü, konforu, bakımlılığı, ile her hey kadının isteği gibi olur.
Mimarlık mesleği kadının kıvrak zekası ile müthiş bir tasarıma dönüşür. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi erkek hakim bir dünya bu duruma çok fırsat vermek istemez. Her ne olursa olsun kadının mücadeleci ve dur durak bilmeyen tutkusu bu mesleği en iyi noktalara getirecek kapasiteye sahip kılar. Mimarlık mesleğinde şantiye ortamında ve uygulama aşamasında, toz toprak ortamlarda .. bir kadının direktif vermesi malesef hala kabul görmememekte.
Sayı olarak erkek hakim ortam olarak mimarlık mesleği gözükmekte ,ancak bu tabii ki bir kriter değil. Yetenek ve bilgi düzeyi ile cinsiyet ayrıştırılamaz. Kadın her yerde, her meslekte herkesle omuz omuza çalışabilir. Hatta desteklenmesi de gerekir. Bu konuda kadın ve erkek eşitliğine inanıyorum. Kendi mesleki hayatımda binlerce m2 iş yaptığım alanlarda gece ve gündüz demeden kafamda baretim ve şantiye botlarımla sadece bilgi ve deneyimim ile şantiye yönetimi ve işveren olarak yüklenici pozisyonunda sadece erkeklerin olduğu ortamda çalıştım. Hatta bebeğim doğduktan sonra henüz sadece 1 aylık anne olduğumu şantiyede hiç kimse bilmedi. Kızımı şantiye konteynerına kimse görmeden taksi ile getirerek emzirdiğimi bilirim. Mesleki sorumluluğum ve bir anne olarak sorumluluklarımı aynı zamanda yapmaya gayret ettim . Kadın aynı anda birkaç işi yapabilme ve organize edebilme yetisine sahiptir.
- U-BOX oluşumunuzdan detaylı olarak bahseder misiniz?
Hayatım boyunca her zaman “öyle bir şey tasarlayayım ki her şeye dönüşebilsin” gibi bir düşüncem olmuştur. Her tasarımımda başka fonksiyonlar yaratmayı yada oldurmayı severim.
Tabii bu hayal U-BOX için 10 yıl süren bir birikimin sonucuydu. Bir U formu tasarladım. Evirelim, çevirelim masa olsun, yatak olsun, raf, kitaplık olsun ve bunlar iç içe geçebilsin diye düşündüm. Bu matematiksel olarak çok zordu ama bunu başardım. Ve sonrasında küçültüp oyuncak haline getirme fikri oluştu. Son dönemler, dönüşüm / sürdürülebilirlik doğa dostu kavramların önemli olduğu bir dönem, ama U-BOX aslında yıllar öncesinin bir tasarım fikriydi. Benim ticari işlerim dolayısıyla bir kenarda kaldı, şimdi üretim ve çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu konuda iş birliklerine de açığız, hem bir oyuncak hem de bir mobilya olarak.. U-BOX, 2 yaşından 99 yaşına kadar herkese uygun. Çocuklar için anaokulları, yaşlı bakım evleri, mobilya firmaları için de uygun, ofis ve evler için de… Yaratıcılığı da destekleyen bir yanı ve önemi var. Kütüphanelere, okullara, evlere, girsin isteriz. Aile içi anne-baba-çocuk iletişiminde bile faydası görülebilecek bir malzeme. Bir gün yatak olur, bir gün raf olur, bir gün çalışma masası olur… U-BOX kendi kendine kilitlenebiliyor, ayrıca vidasız bir şekilde oyuncak olan küçük parçalar mobilyayı da kilitleyebiliyor. Bir üründen yüzlerce farklı ürün üretebiliyorsunuz…
İlginizi çekebilir: Ünlü Mimar Cüneyt Darı’ya İtalya’dan Büyük Ödül